Globalleşmenin etkisi ile dünyada tüm mal ve hizmetlerin bolluğu söz konusu, artık her malın ve hizmetin yüksek sayıda hatta ihtiyaçtan fazla arzı var. Tüm piyasalarda, rekabet arttı, karlılık düştü, vadeler uzadı. Kendinden büyüklerle mücadele etmek için daha fazla üretmek, daha fazla satmak bir yöntem olabilir, ama nereye kadar.
O zaman bu girdaptan kurtulmak için ne yapmak lazım. İktisatçıların programlarını daha çok dinlemek, dövizi, borsayı, cari açığı, bütçe fazlasını daha çok takip etmek mi? Yoksa ülke ekonomisinin düzelmesi için yurt dışından gelecek sermayeye bel bağlayıp oturup beklemek mi? Tabiki hiçbiri. Bütçe açıklarını konuşmak, döviz kuru tahmini yapmak da iş adamının işi. Ancak asıl işi, yeni fikirler üretmek, işinin her alanında innovasyonu ön planda tutmak olmalıdır.
Peki, nedir bu innovasyon. Kelime anlamı yenilik, buluştur. İş hayatında “Yenilikçi faaliyetler”“Para kazandıran yenilikçilik”“Farklı olmak, farklılık yaratmak” anlamına gelir. Ama buradaki yenilikten kastedilenin, sadece teknolojik yenilik olmadığı, yönetimsel, üretimsel ve pazarlama alanında yenilikler olduğu unutulmamalıdır.
Bu konuda Mor İnek örneği gerçekten çok güzeldir. ABD’li yazar Seth Godin’ in Purple Cow (Mor İnek) adlı kitabındaki örnek şu temele dayanır, araba ile giden bir çocuğu, yolun kenarında gördüğü otlayan bir inek heyecanlandırır. Ancak araba yola devam ettikçe yolun kenarında gördüğü inekler çoğalır, bu inekler belli bir zaman sonra tüm çekiciliğini kaybeder ve çocuk camdan dışarı bakmaz olur. Oysa o siyah benekli ineklerin arasında mor bir inek olsa bütün dikkatleri üzerine çekmez mi? O çocuk bu ineği gördüğünde bütün dikkatini bu ineğe yoğunlaştırmaz mı? Tabiki evet. O halde İş adamının işi, bütün ürünlerin fiyat ve kalite olarak birbirine yaklaştığı bu rekabet ortamında işletmesini mor inek yapmaya çalışmak olmalıdır.
Aslında innovasyon sadece iş adamlarını değil, en küçük işletmeden, ülke ekonomilerine kadar herkesi ve herkesimi ilgilendiren bir konu. Avrupa Birliği, innovasyon politikaları konusunda bildiriler yayınlıyor. Bu konuda Japonya ve ABD nin arkasında kaldığını kabul ediyor. Dünyanın değişik ülkelerinde İnnovasyon konulu konferanslar düzenleniyor. Bunlardan sonuncusu 17 Ekim 2006 tarihinde İstanbul’da yaklaşık 2000 e yakın katılımcı ile yapılan İnnovasyon Konferansıydı. Konferansta konuşan Tom Peters “Bugünün rekabet koşullarında ne en güçlü, ne de en akıllı, sadece değişime en yatkın olanlar hayatta kalacak dedi”. Bu cümle bile önümüzdeki süreçte, ticari olarak ayakta kalmak için innovasyonun bir tercih değil, bir şart olduğunu özetlemeye yetiyor.
İnnovasyonları başlıca dört guruba ayırmak mümkün,
—Teknolojik, Ar-ge ’ye dayalı innovasyonlar.
—Mevcut teknolojiye dayalı innovasyonlar.
—Organizasyonel innovasyonlar (işgücü yönetimi, dağıtım, finans, imalat, gibi alanlarda yeni iş organizasyonlarının bulunması)
—Dizayn ve pazarlama alanlarındaki sunuma yönelik innovasyonlar.
Tüketici çevre ödülünü alan Papağan Kuruyemiş firmasının kuruyemiş paketlerine çöp torbası ekleyerek satışa sunması hiç de teknolojik yenilik gerektirmeyen aslında herkesin düşünebileceği ama hiç kimsenin bugüne kadar düşünmediği innovasyonlara güzel bir örnek. Boyner’in piyasaya sürdüğü T-Box da yine teknoloji gerektirmeyenlere güzel bir örnek. Dünyadaki ilk arama motoru Google. İki üniversite öğrencisinin düşünerek hayata geçirdiği bu buluş onları bugün dünyanın en büyük şirketi olan Microsoft a rakip yaptı. Apple firması telefon ile bilgisayarı bir arada sunacağı bir ürünü piyasaya sunmaya hazırlanıyor, fiyatı 499 usd olacak olan bu üründen ilk yıl için 10 milyon adet satacaklarını varsayıyorlar. Yani bu üründen beklenen ciro ilk yıl için 5 milyon dolar.Bu çarpıcı örneklerin yanında her gün günlük hayatta karşılaştığımız yüzlerce büyük küçük örnek de saymak elbette mümkün.
Herkesin kendi işini nasıl geliştireceği, para kazandıran yenilikleri nasıl yakalayacağı konusunda durup dinlenmeden düşünüp, çalışması gerekli, işletmede yenilikler konusunda üretken bir ortam yaratılmalı, personel bu konuda cesaretlendirilmeli, teşvik edilmelidir.
Bu konuda rakip firmalar için çalışan iki ayakkabı satıcısının Afrika’ya gitmesi hakkında bilinen bir hikâye vardır. Birinci satıcı bir süre sonra patronunu arar ve der ki; “Burada iş yapmamız mümkün değil hiç kimse ayakkabı kullanmıyor”. Bu sırada diğer satıcı patronuna şöyle demektedir; “Burası bizim için harika bir Pazar olabilir, hiç kimsenin ayakkabısı yok”.
Unutulmamalı ki, ekonomik ve ticari başarı etrafta olan biten değişimleri herkesten önce görebilmek ve ileriyi herkesten önce seçebilmekle mümkündür.
SMMM Bülent FIÇICI